“Badem Çiçeği Festivali”
Roma’lı filozof gezgin Strabon “Tanrı uzun ve sağlıklı yaşamasını istediği kullarını Datça’ya gönderir” demiş. Karakışın tam da ortasında Anadolu’da ilk çiçeklenen ağaç Badem ağacıymış, öğrendik.Biz de geçtiğimiz haftasonu bu güzellikleri görmek için Datça’da düzenlenen “Badem Çiçeği Festivali”ne konuk olduk. Bu yarımada ve çevresinde, antik çağlardan beri badem ve zeytin ağaçları var; açık denizin ortasında olmasına rağmen soğuğa karşı çok güçlüler, direniyorlar ve meyve veriyorlar. Onları koruyanın, çiçek açtıranın da A Ş K olduğuna inanıyor yerel halk. Bize de hayranlıkla izledik.Bu çiçekler açarken doğadaki kış sonrası uyanış, insanın içini kıpır kıpır eden bir enerji sarıyor tüm coğrafyayı, karalar bağlayanlar artık beyazları, morları, pembeleri giyiniveriyorlar umutla ve neşeyle.
Datça yarımadasındaki kimler yaşamış kimleerr… Afrodit heykelini yontan Atinalı Praksiteles, matematikçi Eudoksos, İskenderiye fenerinin mimarı Sosyratos, aman doktor canım Doktor Euryphone, meşhur ressam Polygnotos… daha niceleri!Knidos antik kenti limanı egenin Akdenize açılan ilk ve en uç kapısıymış ve dünyanın en eski dolgu limanıymış. En eski güneş saati de Knidos’ta, en büyük amfi-tiyatro da buradaymış.Osmanlı da buraya ayak izlerini bırakmış; Piri Reis’in çıkardığı Datça haritası, adını Sultan Reşat’tan alan Reşadiye köyü, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa adına bir konak en çok bilinenler.Muhabbetli, hoşgörülü ve güleç insanları Muğla lehçesiyle karşılıyor bizi. Sen “nereye çeken, oraya gidiviri” bu lehçe
Büyükşehirlerden gelenler de gapıviri bu ağzı ve huzurlu mutlu umutlu sürüveri bu cânım yaşam burada.
Yarımadanın güneyindeki ziyaret ettik; festival kapsamındaki etkinliklere katıldıkMesudiye’ye şöyle tepeden baktık, kekik çayı içtik. Palamutbükünde sahilde şarkılar söyledik, alış-veriş yapıp, balcanlı gözleme yedik. Reşadiye’de keşkeklik buğday dövdük, Hızırşah’ta köy meydanında davul zurnayla karşıladılar bizi, durur muyuz? Durmadık tabii, göbek attık bir güzel. Eski kilisede sanat müziği korosuyla şarkılar söyleyip, ipek böceği kozalarının nasıl kumaşa dönüştüğünü gördük. ve Yazıköyünde badem ağaçlarına sarılıp en güzel fotoğraflarımızi çektik, çektirdik.Eski Datça’da Can Baba’yı öptük, dondurmam gaymak yaladık, Orhanın yerinde nefeslendik.En son Datça’da içtik kahveleri, söyledik şarkıları, türküleri
Aklımızda daha sıcak havalarda gelip denizin de keyfini çıkararak yapamadıklarımızi yapmak kaldı. Kimbilir belki birlikte gideriz bir gün, ne dersin?