“O GÜRCÜ ÖYLE BİR GÜRLEDİ Kİ ARKADAŞLARIYLA…” Can Yücel
Hüseyin Uygun: Yargılandığı mahkemede “Ben ne yaptıysam halkım için, halkımla birlikte yaptım.” sözü, Fikri Sönmez’le birlikte tarihe geçti. 4 Mayıs 1984 yılında Amasya askeri cezaevinde öldüğü zaman henüz 47 yaşındaydı.
O benim yol arkadaşım, köylüm, ağabeyimdi. Büyük bir devrimci, iyi bir terzi, Fatsalı, Kabakdağlı bir Gürcü’ydü… Ve ölümünden sonra ‘Fatsa’nın soyadı’ oldu. ( Nazım Alpman / Fatsa’nın Soyadı Terzi Fikri/ Belgesel)
Can Yücel Fikri Sönmez’in ölümünden sonra şu şiiri yazıyor:
“Terzi Fikri öyle bir giysi dikti ki Fatsa’ya
O Gürcü öyle bir gürledi ki arkadaşlarıyla
Noktalar, noktalı virgüller, askeri operasyonlar
Kimseler çıkaramaz Fatsa’nın sırtından
Emek hakkının sımsıcak çıplaklığını”
Fikri Sönmez Gürcüceyi iyi konuşurdu. Düğünde, bayramda, cenazede köydeki yaşlı kuşakla hep Gürcüce sohbet ederdi. Çünkü Gürcü köylerinde bun un aksi pek hoş karşılanmazdı. Hatırladığım kadarıyla köyümüzde bir düğündeydik. Evin harmanında ayaküstü köylülerle sohbet ederken, Fikri Ağbinin arkasına bir köpek yanaştı. Köpeği fark eden Fikri Ağbi ani bir hareketle köpekten uzaklaştı. Köyün yaşlılarından biri, dünyaya meydan okuyan Fikri Sönmez’in köpekten tedirgin olmasına çok şaşırmış: Co Pikri, şen zağlis geşiniya ! dedi. (Fikri, sen itten mi korkuyorsun!) ( ბიჯო ფიქრი შენ ძაღლის გეშინია! ) Fikri Ağbi şu cevabı veriyor: Ara Bizav, dzağlis ki ar meşiniya, zağlobis meşiniya. (Hayır, dayı, ben itten değil, itlikten korkuyorum.) (არა ბიძიავ, ძაღლის კი არა, ძაღლობის მეშინია.) Fikri Sönmez’in verdiği cevap çok zekiceydi ve bu cevapta, köylülerini incitmeden dile getirdiği bir kırgınlık vardı.
Bilmeyenler için bu konuyu biraz açalım: O dönemde, köyün gençlerinin çoğu MHP’li, diğerleri de Adalet Partilidir. Bu durum diğer Gürcü köylerinde de aşağı yukarı aynıydı. Egemen siyasetin karanlık dehlizlerinde oluşturulan kara propagandanın etkisindeki gençler, Fikri Sönmez’den hoşlanmazlar, onu kendilerine düşman görürlerdi. Ona düzenlenen silahlı saldırılardan ikisinde kıl payı ölümden kurtulmuştu ve saldırıyı düzenleyenlerin en önünde Gürcü gençler vardı.
Aradan bunca yıl geçtikten sonra kabuk bağlamış yaraları deşmek niyetinde değilim. Ülkenin her yerinde olduğu gibi, iç ve dış güçler Fatsa’da da terörün yaygınlaşması için büyük bir çaba harcıyorlardı. Bunun en iyi kanıtı, Kenan Evren’in darbeden sonra, “Ortamın olgunlaşması için bir süre bekledik” sözüdür. Fikri Sönmez’in, olaylarda aktif olarak yer alan çocukların aileleri ile görüşmüşlüğüne başta bu aileler olmak üzere birçok insan şahittir. Söylediği şuydu: Çocuklarınızı hiç olmazsa bir süreliğine çatışma ortamından uzak tutun. Bu çabanın tümüyle başarılı olduğunu söylemek olanaksız fakat yararı olmuştur.
1960 yılının ortaları… Fatsa Cumhuriyet Meydanında TİP’in seçim konuşması var. Alan tıklım tıklım dolu. Konuşmacı Fikri Sönmez, gür ve etkili sesiyle faizden, sömürüden, fındık fiyatlarının yetersizliğinden… söz ediyor. Anlattıkları alanı dolduran insanların en temel sorunlarıdır. Yaşadıkları sıkıntıların dile getirilmesi herkesin hoşuna gidiyor. Kabakdağlı bir Gürcü, rastladığı diğer köylerden bir Gürcü’ye “Nasıldı bizim Pikri?” diye sorunca.” Vallahi çok iyiydi amma, keşke Adalet Partili olsa.” der.
‘Bizim Pikri’ söylemi, Fikri Sönmez belediye başkanı seçildikten sonra da sıkça kullanıldı, bizimkiler tarafından. Bir kısmı alışılagelen çıkarcı yaklaşımla olsa da, çoğu Gürcü’nün hoşuna gitmişti. Bir Gürcü’nün belediye başkanı olması gururlarını okşamıştı. Oysa seçimlerde destek vermemişlerdi. Onlar sarsılmaz bir kararlılıkla, egemen sağ siyasetin etkisi altındaydılar.
Ünü ve etkisi ülke sınırlarını aşan ‘Fatsa yerel yönetim deneyimi’ egemenleri neden bu kadar tedirgin ediyordu? Halkın kendi kendini yönetebildiği bir örnek onlar açısından sakıncalıydı. Fatsalar çoğalırsa, ayaklar baş olursa ne olur bizim halimiz diye var güçleriyle saldırıyorlardı. Ama bizim gibi olanlara ne oluyordu! Zaten baş değildi ki, bir kere de onlar baş olsa ne olurdu sanki!
1871 yılında, yetmiş iki gün iktidarda kalan Paris Komünü ‘ne karşı olanlar da, ayaklar baş olduğu için ateş püskürmüşlerdi. Yani ayakların baş olma meselesi bütün dünyada eskiden beri büyük bir tehlike olarak algılanmıştır. Gürcü şair ve düşünce adamı İlia Cvcavadze komün düştükten altı gün sonra şu şiiri yazarak yayımlıyor:
23 MAYIS 1871
(KOMÜNÜN DÜŞTÜĞÜ GÜN)
Yoksulları ve emekçileri özgürleştiren
Görklü bayrak dağıldı…
Yeryüzünü sindiren zorbalık, bir kez daha
İndirdi yere o bayrağı.
O şaşılası insanlar ulusu
Bir kez daha ezildi insanların kardeşliği için.
Giyindiler görkemli tacını
O büyük direnişin.
Bir kez daha sel oldu insanlık uğrunda
Kutsal kanı ezilmişlerin.
Bir kez daha yenilgiye uğradı davası
Tüm acılara umar olan sevgin.
Bir kez daha aldılar ayaklar altına
Dünyayı özgür kılmanın ilkelerini.
İşkence görenler, çarmıha gerilenler
O ilkelerin tanrısıydı kendileri.
Bir kez daha durakladı tarih.
Yine dirilttiler kudretlerini
Bayram ediyorlar şimdi bir kez daha
Utkularıyla esrik tiranlar.
29 Mayıs 1871
Çev.H.U.
(კომუნის დაცემის დღე)
1871 წელი 23 მაისი
ტვირთმძიმეთ და მაშვრალთ მხსნელი
დიდი დროშა დაიშალა…
კვლავ ქვეყნისა მჩაგრავ ძალამ
იგი დროშა დასცა დაბლა.
კვლავ ეწამა მოყვასთათვის
საოცარი იგი ერი,
კვლავ დაიდგა დიდ წამების
მან გვირგვინი მშვენიერი.
კვლავ ქვეყნისთვის დაიღვარა
წმინდა სისხლი წამებულის,
კვლავ დამარცხდა დიდი საქმე
ყოვლად მხსნელის სიყვარულის.
კვლავ ძირს დასცეს იგი მცნება,
ქვეყნის ხსნად მოვლინებული,
რომლისთვისა თითონ ღმერთი
იყო ტანჯულ და ჯვარცმული.
კვლავ შეფერხდა ისტორია,
განახლების შესდგნენ ძალნი,
და კვლავ დღესასწაულობენ
გამარჯვებულნი მტარვალნი.
29 მაისი, 1871 წ.
Fikri Ağbi göremedi ama Kabakdağında durum eskisi gibi değil artık. Öldüğünde onun Köy mezarlığına gömülmesine karşı çıkanlar bile olmuştu. Şimdilerde Fikri Sönmez’in mezarını ziyaret etmeye gelen yabancılara yardımcı olanlar, mezara kadar götürenler çoğunlukta. Özellikle yeni kuşak, köylerinden onun gibi bir değerin çıkmış olmasından onur duyuyor. Siyasetin temel sorunlarda, bizim gibi düşünenler açısından umut verici bir gelişme olmasa da ırkçı ideolojinin etkisi oldukça kırılmış gibi.
Bu durum kendiliğinden ve birden bire olmadı. Zaman her şeyin ilacıdır derler ya, doğrudur. Çeşitli nedenlerle büyük kentlerde yaşayan köylülerimiz, oralarda büyük bir Fikri Sönmez sevgisi ve hayranlığı ile karşılaştılar. Fatsalı olduğunu söyleyen hemşerilerimiz, Fikri Sönmez’i tanıyor musun sorusu ile karşılaşıyor. Çoğu onun köylüsü, komşusu, akrabasıydı… önceleri ‘Evet’ dediler usulca . Sonraları ‘Evet’lerin tonu yükseldi, Fikri Sönmez benim akrabamdır.” dediler. Yüksek sesle söylenen “Evetler !” köye kadar yankılandı.
Bir de bizim meşhur, Kabakdağı Kültür ve Turizm Şenliği’miz var. 2004 yılında başladı ve dört beş yıl büyük bir ilgi gördü. Oluşturduğumuz komite şenliğin içeriğini, yerini, zamanını ve tüm detaylarını tartışarak karar veriyor, alınan kararlar komitenin dışındaki insanlarla paylaşılıyor, ilginç fikirler dikkate alınarak eklemeler, değişiklikler yapılıyordu.
En uzun tartışma şenlikte konuklara ikram edilecek yemekler konusunda oldu. Bin kişinin katılacağını var sayıyorduk ve bunun altından kalkamayacağımızı düşünenlerimiz çoğunluktaydı. Köyümüzün kadınları, siz dağıtmayı becerebilirseniz biz Gürcü yemeklerini evlerimizde yaparız, dediler. Sağ olsunlar, evlerden sini sini, tencere yemekler yağdırdılar şenlik alanına. Fakat bizim hesap edemediğimiz bir şey oldu. Şenliğe katılım beş binin üzerindeydi. Yemekleri konuklara pek sağlıklı olarak ikram edemedik.
Yerel halk dansları, yerel sanatçılar, Gürcüce köy seyirlik oyunları gösterilerimizin ana malzemesiydi. Her şeyin mükemmele yakın olması için köyümüzün gençleriyle günlerce çalıştık. Bunun yanında Ümit Tokcan, Kamil Sönmez, Bayar Şahin gibi ünlü Gürcü sanatçıları da şenliğimize konuk ettik.
Fakat Fatsalı Gürcülerin gönül telini titreten, Gürcistan’dan konuk ettiğimiz, çocuklardan oluşan halk dansları topluluğu oldu. Akordeon eşliğinde dans eden çocukları izleyen birçok insanın gözlerinden yaşlar aktığını gözledik.
İnsanlarımızın genleri harekete geçmişti sanırım. Bu insanlar akordeonu sadece televizyonda görüp dinlemişler, bu dansları muhtemelen daha önce hiç izlememişlerdi. Öyleyse bu gözyaşları bu duygu seli nereden kaynaklanıyordu?
Anlatmak yerine, ilerideki bir zamanda şenliklerin bir özetini video haline getirerek sizlere izletmek isterim. Müziğin, dansın, anadilin büyüsü gönülleri nasıl fethediyor, tanık olacaksınız.
Şenliklerimize Gürcistan’dan birçok sanatçı, yerel yönetici katıldı. Ressamlar Şenlik alanında sergi açtılar. İkinci şenlikte ünlü Gürcü şair Pridon Halvaşi onur konuğumuz oldu. Acara Özerk Cumhuriyeti başkanını bir türlü şenliğimize konuk edemedik. Çünkü daveti Ordu valisinin göndermesi gerekiyordu. Bütün girişimlerimize rağmen vali bu daveti göndermedi. Açıkça engellenmediyse de bu şenliğin başarısından birilerinin rahatsızlık duyduğu kesin. Kimi arkadaşlarımızla görüşenler oldu. ”Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?” diye, aba altından sopa gösterdiler.
Etrafımızı giderek boşaltılmaya başladılar. Bu koşullarda şenliği istediğimiz gibi sürdürmemiz olanaksız hale geldi. Beşinci yılda bizim ekip şenliğin organizasyon görevinden çekildi. Bizden sonra bir iki yıl sıra geceleriyle devam eden etkinlik, daha sonra yapılamaz hale geldi. Devam etmesi iyi olurdu elbet fakat biz çıtayı çok yüksek tutmuştuk. Ekonomik olarak da zorlanmaya başlamıştık. Bu şenliklerde güzel anılar biriktirdik, köklerimize doğru güzel bir yolculuk yaptık.
Dönemin Gürcistan devlet başkanı Saakaşvili vatandaşlık hakkı kazananların beratlarını Kabakdağı’na gelerek verince, herkes çok mutlu olmuştu. Köyümüzün ünü Tiflis’e kadar varmış, bunda bir miktar bizim çabamızın katkısı olmuştu sanırım. Ortaya koyduğumuz olağanüstü çabayla, kültürümüzün, dilimizin, kimliğimizin gelişmesine de katkı sağladığımızı düşünüyorum.
Özgün örneklerle kültürümüzü geliştirerek yaşatacak yeni etkinlikler yapmamız dileği ile…