Latif Demirci İçin Bir Demet Karanfil
***
“Gırgır Takımadaları”nda yetişen “çiçeği burnunda” karikatürcüler, geleceğin usta karikatürcüleri olacaklarını kendileri bile bilmiyordu. Çünkü onlar “kısa pantalonlu” “Gırgır” okuyucularıydı. Derginin çağrısıyla ve tabii karşılığında “para” da alacakları için karikatür çizip çizip derginin kapısına dayanıyorlardı– yıl 1972.
Latif Demirci de bu “çocuk irisi” çizer adaylarından biriydi. “Gırgır”, eskiden kalma usta mizahçıların yanı sıra bu genç kadroyla dolup taşmaya başlamıştı. Bu nedenle “Gırgır” aynı zamanda bir “mizah okulu”ydu. Okulun başöğretmeni Oğuz Aral’dı.
Oğuz Aral, “Gırgır”de temel bilgiler veriyordu. Yeni gelenler, kıdemlilerin elinde birbirlerine baka baka yol alıyorlardı. Zamanla “uzun pantolon” giyen bu “kısa pantolon”lu çizerlerin çizdikleri genellikle birbirlerine benziyordu. Onları ayırt etmek güçtü. Bunun baş nedeni Oğuz Aral’ın örnek aldığı “karikatürcü modeli”nden kaynaklanıyordu. Bu “genç irisi” çizer adayları İstanbul’daki mizah çevreleriyla karşılaşamayacak denli iş yüküyle doluydu. Kapalı devre yaşıyorlardı. “Gırgır”da ne verilirse onunla yetinmek zorunda kalıyorlardı. Zamanla bu değişti. Dünyalı bazı çizerlerin etkileri “Gırgır”da görülmeye başladı. Latif ve Sarkis, “Gırgır”ın dayattığı karikatürün dışına çıkmayı başardı. Bu durum “Gırgır”daki ilk önemli isyandı. Daha sonra Ergin Ergönültaş’ın başını çektiği “Mikrop” hareketiyse “büyük isyan”dı. Artık yol açılmıştı. Yol önce “Limon”a açılacak, sonrası dalbudaklanacaktı!
velûd” bir karikatürcü!
Latif, Wolihski ve Reiser’den etkilendi. Çizgisi, neredeyse bir tren penceresinden bakarken hızla akan manzaralar gibi değişiyordu. Zamanla kendine en uygun bulduğu çizgi dünyasında karar kıldı ve orada eskilerin deyimiyle “velûd” bir karikatürcü olarak ömrünü geçirdi.
Onun çizgi yaşamında dört önemli durak var;
a) Çok uzun yıllar “haftalık” bir mizah dergisi karikatürcüsü olarak arkadaşlarıyla çıkardığı dergilerde çizerek gerçekten ustalaştı.
b) Ve bir gün geldi onu “Hürriyet”e davet ettiler. Artık “gündelik” çizmek durumunda olan bir Latif vardı. Önceki birikimini burada kullanacak ve yeni deneyimler kazanacaktı. Kazandı da. O gazetenin eski büyük ustası Nehar Tüblek’i aratmaksızın muazzam bir karikatür dünyası kurdu ve Türkiye’yle paylaştı. (“Hürriyet”, yapıtlarını birinci sayfadan “kibrit kutusu” büyüklüğünde yayımlayarak etkisini azalttı!)
c) Uzun yıllar yine “Hürriyet” için çizdiği “Press Bey”le, hikâyeler de kurabilen bir edebiyatçı olarak kendini gösterme olanağı buldu.
d) “Çeviren Latif Demirci”, dünya resim tarihinin en bilinen başyapıtlarını karikatürün diliyle “çeviren” Latif, sanatında yeni bir boyut yaratmıştı; haftalık ve/ya gündelik karikatürün dışına çıkmıştı. Bu çaba ona kendini keşfetme, sınırlarını genişletme olanağı vermişti.
Latif Demirci’nin kanımca en önemli iki özelliği:
a) En sıradan konuları büyük bir ciddiyetle gündelik karikatürü haline getirebiliyor,
b) En ciddi, hatta en tehlikeli konularıysa en yumuşak biçimde, herkesin kabul edebileceği bir eleştirellik içinde –neredeyse– bir demet karanfil gibi vazosuna yerleştirebiliyordu.
Latif Demirci, çok büyük bir kayıp.
Yerini dolduramayız, acısını dindiremeyiz.
“Hürriyet”, 7 Haziran 2022