Bana ne!
Yazdığınız şiirlerin, hikâyelerin, romanların, yazıların içeriğine bakıp, insanlar “Bunlardan bana ne?” diyebilir. Böyle olabileceğini düşündüğüm için kendime ilişkin hiçbir şeyi yazamıyorum. Bazen yoğunluğuna yaşadığım birçok şeyi içime gömdüğüm için üzülürüm.
Seçtiğim konu, oluşturduğum tema binleri ilgilendirsin isterim. Kendime dayattığım bu koşul okumalarımı da etkiliyor. Bir kişiyi, üç kişiyi, bilemedin beş kişiyi ilgilendirecek hiçbir şiiri ciddiye almıyorum. Şiir sanatı bakımından yetkin olabilir böylesi şiirler. Onları da biçimci aranışın çırpınışı olarak görürüm.
Tasarladığı biçimi geliştirip kabul ettiren çok az şair vardır şiir tarihinde. Onlar da tasarladıkları biçimi, hayatın işleyiş biçiminden almış şairlerdir. Hayatın kurgusunu, şiirlerinin kurgusu kılmışlardır bir bakıma.
Şiirle oynaşabilirsiniz, ama onu zedelemeden yapmalısınız bunu. Size yapılmasını istemediğiniz şeyleri sözcüklere, dizelere, şiire yapmamalısınız. Saygı duymalısınız her birine. Oyuncak değil ki bozunca yenisini alasınız. Ne yazık ki böyle yapanlar var. Onlar da uzun bir şiire çalıştıklarını unutup karalamalar yapmanın ötesine geçemezler.
Sorsanız, “Kendimi arıyorum.” diyeceklerdir. Şiir tarihinde izlerini çok sürdüm onların. Öyle deyip oradan oraya savrulanların kendilerini, bilmeden aradıkları şeyi bulduklarını görmedim. Yürümek istedikleri yolu açamayanlardır onlar. Gökyüzü ve ufku yoktur onların. Kendilerine sormaları gereken bir soru olduklarının farkında bile değildirler. Bu yüzden şiir ve bireysel hayatlar hep gürültüye gider.
***
Pazardan turşu yapmak için yeşil domatesler almıştım. Fazla gelenleri, kızarsın diye, rafa koymuştum. Gözümün önündeydiler. Onların günden güne kızarışını izledim. Şiir yazmak böyle bir şeydir diye düşündüm.
11 Kasım 2022, Cuma, saat 05.35