YUNUS EMRE MESELESİNE KÜÇÜK BİR EK
Dün geç saatte Diyarbakır’dan İstanbul’a döndüm. “Bir kaç cümle edip gideceğim” dedim ama anladığım kadarıyla çok meraklısı olan bir konuya değinmişim. Elbette yazım bu konunun hak ettiği derinlikte olmadığı için de epey tartışma olmuş. “Zaten ille de sonuca varmak zorunda değiliz, ne güzel ki tartışılmış” deyip geçelim…
Bugün Azeri-Rus asıllı Fransız Türkolog Irène Mélikoff’un 1973 tarihli bir makalesini* okudum. Yazısına “İlmi hayatımın büyük bir kısmı 13., 14. yüzyıllar Anadolu Türk edebiyatı incelemesine adanmış olmakla birlikte, özellikle Yunus Emre uzmanı değilim” diyerek başlayan yazar makalesinde Yunus Emre-Hacı Bektaş etkileşimine dair bazı tezler ileri sürdükten sonra Abdülbaki Gölpınarlı’ya göre 1209/10-1270/71 arası yaşayan Hacı Bektaş ile Talat Halman’a göre 1239-1321 arasında yaşadığı kabul edilen Yunus Emre ve bazı kaynaklara göre 1398-1444 arasında, bazı kaynaklara göre 1341-1444 arasında yaşadığı sanılan Kaygusuz Abdal ve 1487-1524 arasında yaşadığı bilinen Şah Hatayi mahlaslı Şah İsmail deyişleri arasındaki benzerliklere dair bazı örnekler vermiş. Onlarla bu faslı şimdilik kapatıp yeni bir konuya, Nasreddin Hoca’ya geçeceğim. O da bilimsel bir makale olmaktan ziyade tartışmaya yol açma kabilinden kısa bir “önsöz” olacak elbette. Şimdiden o konuya dair görüş belirtecek, katkı yapacak olanlara teşekkürler…
Gelelim Mélikoff’un bulduğu bazı benzerliklere:
Hacı Bektaş’a atfedilen dörtlük:
Dervişlik hırkada tacda değildir
Hararet narda sacda değildir
Her ne ararsan kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de Hac’ta değildir.
Kaygusuz Abdal’a atfedilen dörtlük:
Dervişlik hırkada tacda değildir
Isılık oddadır sacda değildir
Hakkı istersen âdemde iste
Irak’ta Mekke’de Hacda değildir.
Hacı Bektaş’a atfedilen dörtlük:
Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma
Gerçek erenlerin sözünden çıkma
Eğer insan isen ölmezsin korkma
Aşığı kurt yemez uçta değildir.
Kaygusuz Abdal’a atfedilen dörtlük:
Döğüp bir kardeşin hatırın yıkma
Eğilüp kıldığın secde değildir
Aşile ölegör Kaygusuz Abdal
Aşile ölmezzen güçte değildir.
Yunus Emre’ye atfedilen dizeler:
Kıl gibi köprü gerersin geç deyü
Gel seni sen tuzağından seç deyü
Kaygusuz Abdal’a atfedilen dizeler:
Kıldan körüyü yaratmışsın gelsin kulum geçsin deyü
Hele biz şöyle duralım, yiğit isen geç a Tanrı.
Ve nihayet:
Yunus Emre’ye atfedilen dizeler:
Severem ben seni candan içeri
Yolum ütmez bu erkândan içeri.
Şah Hatayi mahlasıyla yazan Şah İsmail’e atfedilen dizeler:
Ali’yi severem candan içerü
Yolunu severem yoldan içerü.
Yazar söylememiş ama bu üç şahsiyetin hayat hikayesi de belirsizliklerle doludur ama söylenceye göre Yunus Emre Tapduk Emre’nin dergahında 40 yıl odun taşıyarak bilgeliğe ulaşırken, Kaygusuz Abdal da Bektaşiliği bir erkana kavuşturan Abdal Musa’nın dergahında 40 yıl hizmet ettikten sonra icazet almıştır.
Abdal Musa kimdir derseniz, Mehmed Fuad Köprülü’ye (ö. 1966) göre Hacı Bektaş Veli’nin son derece mütevazı hayat hikayesine rağmen hiçbir tarikatın pirinin sahip olmadığı bir itibara ve üne sahip olmasında Abdal Musa’nın rolü büyüktür. Ne zaman doğduğu ve öldüğü bilinmeyen Abdal Musa, beraberindeki bir kısım Haydarî dervişleriyle birlikte yeni kurulmakta olan Osmanlı Beyliği topraklarına gitmiş, orada Orhan Gazi’nin hizmetine girerek fetihlere katılmış ve başarılı olmuştur. Abdal Musa önce Bursa, sonra Bergama havalisinde, nihayet yerleştiği Antalya-Elmalı yakınlarındaki Tekkeköy zaviyesinde Hacı Bektaş Veli’nin menkıbelerini anlatarak onun tanınmasını sağlamıştır. Alın size tartışılacak yeni bir halk kahramanı::))
Şimdilik bu kadar…
*Irène Mélikoff, “Yunus Emre ile Hacı Bektaş”, Hacı Bektaş Veli, Hayatı ve Dönemi Üzerine Metinler (İBB Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü yayını, 2022) kitabının içinde, s. 45-53.
Görsel: Solda Üsküdarlı Ahmed’in 1601 senesine tarihlenen Hacı Bektaş-ı Veli ile Sarı Saltuk’u bir ejderhanın üzerinde gösteren minyatürü, sağda Levnî (1680-1732) tarafından Kaygusuz Abdal’ın eski bir minyatüründen kopya edilerek yapılan minyatür.