Nina Şahin
Bir İtiraf Mektubu
Bu sabah yine varoluş kuyusuna düştüm. Anlamsızlığın sisleri benliğimi sardı ve sonsuz bir ana hapsolmuş gibi hissettim. Kendimi tekrarlayan bir döngünün içinde kaybolmuştum, sanki yeniden başlamak imkansız bir hayalden ibaretti. Tükenmişlik her zerreme işlemiş, ruhumu kemirmeye başlamıştı. Zaman adeta durmuştu ve ben durgun suda savrulan bir yaprak gibiydim. Ne bir kıyıya ulaşabiliyor, ne de bu durgunluktan kurtulabiliyordum. Umut ışığı çoktan sönmüş, karanlık her yanı sarmıştı ve erişilmesi imkansız bir çağa hapsolmuştum.
Sessizliğin ürkütücü derinliklerinde, bilinmeyene dair bir endişe yankılanıyordu. Her şey sessizliğe gömülmüştü ve korku ile tedirginlik körüklenerek artıyordu. Bu sessizlik, kulakları tırmalayan bir uğultuya dönüşmüştü.
Her an her şey olabilir korkusu peşimdeydi. Kaldırım taşları ayaklarımın altında kayıyor, ruhum fırtınalarla boğuşuyordu. Kayıp bir ruh gibiydim, sokaklarda başıboş dolaşan. Hüzün her adımda peşimdeydi, yakalanırsam sonsuza dek kaybolacaktım.
Kaderin cilvesi miydi, yoksa bir tesadüf mü, bilinmez, ayağım bir taşa takıldı ve bedenim sert betona savruldu. Dünya bir an durdu, zamanın akışı adeta bir sonsuzluğa uzandı. Kaldırımın soğukluğu bedenimi sardı, sanki bir buz kütlesine gömülmüş gibiydim. Gözlerim yerde kayarken, imkansızın ortasında filizlenen bir hayatı gördüm. Bir mucize gibiydi, betondan filizlenmiş, narin yapraklarını güneş ışığına uzatıyor, hayata tutunmaya çalışıyordu.
İnsanoğlunun tarihi zihnimde canlandı. Sayfaların acı dolu olduğunu gördüm. Yorgun toprağın feryadı kulaklarıma yankılandı. Hayatımda ilk kez bu kadar utanç duyduğumu itiraf etmeliyim. Toprak yorgundu. Yüzyıllardır insanlığın yükünü taşımaktaydı. Savaşların, kıtlıkların, doğal afetlerin ve en ağır olanı insanlığın açgözlülüğünün izlerini bedeninde taşıyordu. Her şeye rağmen, betonlar arasında filizlenen bir hayat, onun pes etmeyi düşünmediğinin bir göstergesi değil miydi? Utanç duygusunun ağırlığı altında ezilmiş bir halde, zorlukla ayağa kalkabildim. İmkansızın ortasında filizlenen, parıldayan bir canlıdan bile utancımdan bakışlarımı kaçırdım.
Gökyüzü, masmavi bir örtü gibi uzanıyordu şehrin üzerine. Berraklığı, ruhumdaki karanlığı ve umutsuzluğu alaycı bir şekilde yansıtıyordu. Güneş ışığı, tüm çıplaklığıyla üzerime dökülüyordu. Bu parlaklık, içimdeki utanç duygusunu daha da derinleştiriyordu.
Nina Şahin