Birol Üstündağ
M.S 400’lü yıllarda yapılmış, ulaşımı zor, Şebinkarahisar Meryem Ana Kilisesi’ne yürüdüm. Yarı yolda sıcaktan üzerimdeki tişörtü çıkardım.Nem neredeyse hiç yoktu,hafif bir rüzgar esiyordu.
Yükseldikçe geri dönüp karşıda iki dağ arasında kartal yuvası gibi görünen Şebinkarahisar’a baktım. Güneş evlerin çatılarında yansıyordu.Biraz solda Kılıçkaya Baraj Gölü görünüyordu. Karşıda köyler, bir vahanın içinde gizlenmiş gibi duruyorlardı.
Dönüş yolunu değiştirdik. Kilisenin bulunduğu dağın doğuya bakan yüzüne yöneldik. Yüksek dağın zirvesine giden toprak yoldan Sarıyer köyüne vardık. Zirveden aşağıya doğru Dönençay köyüne oradan büyük bir köy olan Alişar köyüne ulaştık. Alişar köyünden Balcana Köyü’ne oradan da tekrar Şebinkarahisar’a döndük.
Bir yer tarihle var oluyor. İlginizi tarih çekiyor. Otelin kapısında turla buraya Yunanistan ‘dan gelen üç kişiyi görüyoruz. Dedelerinin köyleri olan üç köyün adını söylüyorlar. Gidip oraları gezmişler.Yarın dönüyorlar.
Çocukluğumdaki şehri düşünüyorum. Bize de böyle turistler gelirdi . Artık hiç gelmiyorlar, nedeni elbette biziz.Şimdi Bulancak’ta doğru dürüst tarih kalmamış.Niye gelsinler ki?…