Argun Başkan
KAFKASYA’DA BÜTÜNLEŞME VE DAĞILMA DÖNGÜLERİ İÇİNDE GÜRCÜLER, ZANLAR (MEGRELLER VE LAZLAR) VE SVANLAR
Sovyet sonrası dönemde Kafkasya’daki çatışmalar artan bir uluslararası öneme sahiptir. Genelde Kafkasya özelde Gürcistan coğrafyasının Türkiye, Rusya Federasyonu (RF), Avrupa Birliği (AB), ve Amerika Birleşik Devletler (ABD) gibi önemli bölgesel aktörlerin politikalarına doğrudan etki edecek ve anlaşmazlıklar doğurabilecek bir potansiyele sahip olduğu yakın geçmiş teki olaylarca kanıtlanmıştır.
2008 Güney Osetya Savaşı bölgedeki oldukça yerel sorunların bile bir anda uluslararası bir güvenlik krizini tetikleyebile ceğini göstermiştir. Bu durum bölge halklarının sosyo-politik konumlarının ve tarihsel arkaplanlarının detaylı ve geniş bir bakış açısıyla incelenmesinin önemini bir kez daha göstermiştir. Bu makale genelde Gürcü/Kartvel kimliği altında ele alınan Gürcü, Zan (Megrel ve Laz) ve Svan halklarının birbiriyleriyle iç içe geçmiş ancak kendi özgün karakteristiğine sahip sosyo politik tarihlerinin geçmişten günümüze uzanan bir incelemesini amaçla maktadır. Gürcü, Zan ve Svan halklarının kısmen yüzeysel bir süper etnonim olan “Kartvel” nitelemesinin ötesine geçilerek çalışılması daha fazla etnopolitik ve hatta dini nüansın analizlere dahil edilebilmesine yar dımcı olabilecektir. Gürcistan hakkındaki siyasi analizlerin bu şekilde zen ginleştirilmesi bu ülkenin mevcut çatışma sorunlarının ve gelecekte karşıla şabileceği çeşitli ciddi kriz durumlarının daha iyi anlaşılmasına, öngörüle bilmesine ve çözümlenmesine belli bir katkı sağlayabilecektir.
Kimlikler, Toplumlar ve Coğrafyalar
Günümüzde yaygın kabul gören bilimsel görüşe göre, Gürcüler (“Kart lar”), Zanlar (Megreller/Megreller/Mingreller ve Lazlar) ve Svanlar Kafkas ya’nın otokton (yerli) halklarındandır. Diğer bir deyişle, bu halkların (ya da “etnik grupların”) etnik oluşumu (etnogenesis) Kafkasya’da gerçekleşmiştir. Gürcüler, Zanlar ve Svanlar tarih öncesi ortak bir proto-halkın mensupla rıyken bu halkın sonradan üç farklı halka bölünmesiyle ortaya çıkmışlardır.1
Paralel başka görüşlere göre, Gürcüler, Zanlar ve Svanlar diğer otokton Kafkasya halkları (Abhazlar, Adıgeler/Çerkesler, çeşitli Dağıstan halkları) ile de en uzak etnik geçmiş açısından akrabadırlar. Bu açıdan Gürcüce bu halkların dilleriyle beraber ortak Kafkas dilleri ailesine mensup kabul edilmektedir. Ancak bu görüş kesin olarak ispatlanmış değildir. Bunun da öte sinde ortak bir Kafkas dil ailesi kavramının kendisi de bugün anladığımız kapsamıyla tartışmalara açık gözükmektedir.2 Gürcüler kendilerine “Kartvel(i)”, dillerine de “Kartuli ena”, ülkelerine de “Sakartvelo” derler.3 “Zanlar” ve “Zan dili” tabirleri ise daha çok akade mik kullanımda görülmektedir ve Megrelce (Mingrelce; Mengrelce) ve Laz canın aslında ortak bir Zan (Tçani) dilinin iki kolu olduğunu göstermek için kullanılırlar.4 Modern Gürcü, Zan ve Svan dillerinin tarih öncesi dönemdeki ortak atası olan Proto-Gürcü-Zan-Svan dilinden sırasıyla Svanca, Gürcüce ve Zanca koparak oluşmuşlardır.5
Gürcüce, Zanca ve Svanca dilleri arasında tercümansız anlaşmak mümkün değildir.6 Bu şekilde Gürcü kelimesinin Gürcüce söylenişinden türemiş olan “Kartvel” etnik ismi (etnonimi) özelde Gürcüleri, daha geniş kullanımda ise Gürcüleri ve onlarla akraba olan Zan ve Svan halklarını kapsar. “Kartvel” tabiri otomatikman Gürcü (“Kart”) fak törünü vurgulaması ve Zanlarla Svanların Gürcülerden farklı halklar olduğu durumunu yadsıması sebebiyle nötr bir tabir olmamasına rağmen ilgili uluslararası literatürün bir bölümünde ve özellikle Gürcistan’daki gündelik resmi ve sosyal hayatta yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. “Kartveller” (fiiliyatta Gürcüler) hakkındaki çok sayıda araştırmaya rağmen Zanları ve Svanları doğrudan ele alan araştırmaların sayısı azdır. Kartvellik kavramı, Türkiye’deki Lazlar ve (Müslüman) Gürcüler açı sından da problemlidir.
Türkiye’de yaşayan Lazlar Kartvel tabirine Gürcü lüğü, Gürcüler ise Hıristiyan Gürcülüğü vurguladığı gerekçesiyle muhalif bir algıyla yaklaşmaktadırlar. Türkiye’li Gürcüler kendilerini nitelemede gele neksel olarak kullanageldikleri “Çveneburi” (“bizden”) tabirini Kartvel tabi rine yeğlemektedirler. Gürcistan’daki Acarlar (Müslüman Gürcüler) arasın da da Kartvel terimine aynı dini gerekçelerle mesafeli yaklaşılmaktadır. Bu tepkilerin ortak paydası, Gürcistan’ın bir devlet politikası olarak sınırları dışındakiler de dahil olmak üzere Zanları ve Müslüman Gürcüleri Ortodoks Gürcüler haline getirme çabaları yürüttüğüne dair yaygın kanı olarak gö zükmektedir.7
Daha geniş bir çerçevden bakıldığında, Gürcistan’da yaşayan Ahıska ve Azeri Türklerinin de söz konusu Ortodoks Gürcüleştirme (“Kart velleştirme”) dayatmalarından şikâyetleri bulunmaktadır.8 Ahıska Türkleri Gürcü yönetiminin kendilerini için doğrudan “Türk” ifadesini kullanmaktan kaçınarak, “Meshet/Mesheti” ifadesini kullanmaya devam etmesine tepkili gözükmektedirler.9 Çok isabetli bir kullanım olmasa da Zanların ve Svanların Gürcülerin yakın akraba halkları olmaktan ziyade Gürcülerin alt-grupları veya boyları olarak sayılması Gürcistan’da sadece resmiyette değil anaakım Gürcü aka demiyasında ve popüler kültüründe çok sık rastlanılan bir durumdur. Zanların ve Svanların Gürcülerle akraba ama sonuçta Gürcülerden farklı halklar olduğunu kabul etmenin Gürcülük/Kartvellik bilincinin yaygınlığını ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü zedeleyeceğinden korkulmaktadır.10
Gürcü terminolojisini aynen kullanan azınlıktaki bazı yabancı araştırmacılar da Zanları ve Svanları Gürcülerin altgrubu olarak saymaktadırlar.11 Buna kar şın, daha fazla sayıdaki yabancı araştırmacı Zan ve Svan dillerinin Gürcü ceyle aynı proto-kökenden gelmekle beraber ayrı diller olduğunu kabul etmektedirler.12 Gürcüleşmeye karşı direncin Megreller ve Svanlar arasında düşük düzeyde olduğu gözükmektedir, ancak özellikle Nugzar Dzhodzhua gibi Megrel milliyetçiler sosyal açıdan marjinal düzeyde de olsa her fırsatta Megrellerin Gürcü olmadığını hatırlatmaya ve bilinç oluşturmaya devam etmektedirler.13
Svanca ve Zancanın doğu kolu olan Megrelce günümüzde Gürcücenin etkisinde asimile olarak kaybolmak üzeredir.14 Ancak, anaakım Gürcü dilbilimcilere göre bu durum farklı dillerin asimilasyonu değil, Gür cücenin kendi içindeki farklı lehçelerin erimesi durumudur.15 Gürcü, Zan, Svan dilleri içinde sadece Gürcüce yüzyıllardan beri sistemli bir yazı dili ve resmi dil imkânlarına sahiptir.16 Zancanın batı kolu olan Lazca ise benzer şekilde Türkçe tarafında asi mile edilme sürecindedir.17 Zan ve Svan dillerinin asimilasyonu tamamla nırsa taşıyıcısı oldukları Zan ve Svan kültürleri de onları takiben ortadan kalkabileceklerdir. Bunula beraber, Gürcistan’daki Megrel ve Zanların du rumunda da görüleceği gibi, Türkiye’deki Lazların önemli bir bölümü (bazı aydınlar, sanatçılar ve halkın bir bölümü hariç) kendi durumlarını bir “asi milasyon süreci” olarak görmemekte ve kültürlerinin yok olmasıyla ilgili özel bir kaygı duymamaktadırlar.18
Tekrar Gürcü-Zan-Svanların geneline dönersek, bu makalenin yaklaşımı yukarıdaki birinci görüşü destekler nite liktedir, yani ortada tek bir Gürcü dili ve iki altgrubu değil, birbiriyle aynı proto-dilden türemiş üç farklı dil (Zanca, Svanca ve Gürcüce) ve etnik grup (halk) vardır. Dolayısıyla, Gürcüler, Zanlar ve Svanlar hakkındaki sosyo politik incelemelerin bu ayrımı göz önüne alması gerekmektedir. Gürcü, Zan, Svan halklarının sosyo-politik tarihlerinin bir incelemesinin sunulacağı bu makalede “Kartveller/Kartvel halkları” yerine, daha objektif bir kullanım olabilecek “Gürcü-Zan-Svan halkları” tabiri kullanılacaktır.
Gürcülerin orijinal etnik coğrafyası, Acarlar da dâhil olmak üzere, gü nümüz Gürcistan coğrafyasının esas olarak orta, doğu, güney ve güney batı bölgeleri ağırlıklıdır ancak günümüzde Gürcüler Gürcistan’ın bütün bölgele rinde çoğunluk durumundadırlar. Zanların Megrel kolu ve Svanlar ise Gür cistan’ın kuzey ve kuzeybatısındaki Samegrelo ve Svaneti bölgelerinde ve Abhazya’nın güneyinde yaşamaktadır. Zanların Laz kolu ise genel olarak Gürcistan dışında Türkiye’nin doğu Karadeniz bölgesinde yaşamaktadırlar. Gürcü-Zan-Svan halkları sınıflandırmasına girmeyen Abhazlar ve Güney Osetler 2010 yılı itibariyle resmen ve fiilen Gürcistan’ın dışında kalmakta dırlar ve bağımsız konumdadırlar.
Ancak bu durum Gürcistan ve dünyadaki pek çok devlet tarafından henüz tanınmış ve kabullenilmiş değildir. Gürcis tan’da ayrıca Azeriler, Ermeniler ve Vaynakh halklarıyla (Çeçenler, İnguş lar) akraba olan Batsbiler gibi başka etnik gruplar da yaşamaktadır. Dünya daki Gürcü-Zan-Svan halklarının %90’ı Gürcistan’da yaşamaktadır ve Gür cü-Zan-Svan grubu ülke nüfusunun % 70’den fazlasını oluşturmaktadır.19 Gürcistan’da Gürcüler, Zanlar ve Svanlar 1930’lardan beri nüfus sayım larında sadece Gürcü olarak kaydedilmektedir. Bu sebepten dolayı Gürcis tan’daki Gürcülerin, Zanların ve Svanların ayrı ayrı nüfuslarının ne olduğu na dair günümüzde resmi veriler yoktur. Benzer bir durum önemli sayıda Laz ve Gürcü nüfusunun yaşadığı Türkiye için de geçerlidir.20
Gürcü, Zan ve Svanların sayıları hakkında kapsamlı bilimsel veriler yoktur. Dağınık resmi verilerin ise güvenilirliği şüphelidir. Çeşitli tarihli resmi rakamlar ve güncel tahminlerin bir derlemesi aşağıda sunulmuştur. Gürcü, Zan ve Svanların nüfuslarını net olarak bilmek veri yetersizliği ve resmi sınırlamalar sebebiyle güç bir sorundur. 2010 sayımına göre resmi toplam nüfusu 4.436.40021 olan Gürcistan’da, Wheatley’e göre 400.000 Megrel, 1000 Laz, 30.000 Svan yaşamaktadır.22 Moseley ise 350.000 Megrel ve 80.000 Svan olduğunu belirtmektedir.23 Bu çalışma çerçevesinde Gürcis tan özelinde “etnik” Gürcü, Zan ve Svan nüfusları konusunda aşağıdaki gibi bir tahmin yapılabilir.
Gürcistan’ın 2002 nüfus sayımına göre ülke nüfusu nun resmi etnik dağılımı şöyledir: Gürcü % 83.8, Azeri % 6.5, Ermeni % 5.7, Rus % 1.5, diğer % 2.5. Ülkenin % 83.8’i Gürcü, % 16,2’si diğer halklara mensuptur.24 Ülkenin 2010 nüfusu da göz önüne alınarak bu orantı günü müz için kabaca aynı alındığında, yaklaşık olarak 3.700.000’e tekabül eden % 83.8’den Wheatley ve Moseley’in işaret ettiği 430.000 civarındaki Zan ve Svan nüfus tahminleri toplamı düşüldüğünde 3.300.000 civarında etnik Gürcü nüfusu sonucu tahmini olarak elde edilebilir. Ancak tüm bu tahmini rakamlar kesin bir veri olarak kabul edilemez. Resmi nüfusu 2010 itibariyle 141.927.29725 olan RF, Gürcü, Zan ve Svan nüfuslarını resmen sayan tek ülke konumundadır. RF’nin 2022 yılı resmi sayımına göre ise ülkede 198.249 Gürcü (resmen ayrı ayrı sayılan “Gürcüler”, “Acarlar” ve “İngilolar” kategorilerinin toplamı), 433 Megrel, 221 Laz, 41 Svan yaşamaktadır. Bununla beraber RF’nin etnik nüfus kate gorizasyonu da fazla detaylı gözükmektedir. Tek bir Gürcü kategorisine dahil edilebilebilecekken Gürcüler (197.934), İngilolar (63; Azerbaycanlı Gürcüler) ve Acarlar (252) ayrı ayrı sayılmıştır.26 2009 yılı resmi nüfusu 72.561.31227 olan Türkiye’ye bakıldığında, Andrews 83.306 Gürcü ve 115.000 Laz28; medyada verildiği haliyle gayriresmi MGK Raporu 1.000.000 civarı Gürcü ve 80.000 Laz29; Varer 400.000-500.000 Laz30; Moseley ise 2001 itibariyle ve Türkiye ağırlıklı olarak Türkiye ve Gürcistan’da 130.000 150.000 Laz nüfusu olduğu görüşündedir.31
Tüm bu rakamların kabaca bir değerlendirmesi yapılırsa, dünyada genelinde Gürcülerin yaklaşık 3.500. 000, Zanların 800.000-1.000.000, Svanların ise 30.000-100.000 civarında bir nüfusa sahip oldukları düşünülebilir. Ancak, bu alanda daha kesin ve resmi çalışmalara ihtiyaç olduğu ortadadır. Megrellerin ve Svanların tamamı, Gürcülerin ise çoğunluğu Ortodoks Hristiyan olan Gürcüler Tiflis’teki Gürcü Kilisesi’ne bağlıdır. Gürcü Kilisesi ülkenin kültürünün ana taşlarından birisi ve Gürcistan’ın bağımsızlık gös tergelerinden birisi olarak kabul edilmektedir.32 Lazlar ve Gürcülerin Acar lar olarak bilinen alt-grubu ise Müslüman’dır. Hristiyanlığın ve İslam’ın ka bülünden önce yerel çoktanrıcılık ve Sasani İran etkisindeki Manizm dinleri Gürcistan’da yaygın olarak görülmüştür. Yahudilik ise yüzyıllardır ülkede yaşayan Yahudiler tarafından Gürcistan’da temsil edilmektedir.33
Coğrafi konumları sebebiyle Gürcü-Zan-Svan halkları iç-dış göçlerle ve çatışmalarla şekillenerek etno-kültürel açıdan kendi kendini tekrarlayan bir bütünleşme ve dağılma çemberi içinde yaşayagelmişlerdir. Bu halkları birbirine en çok yaklaştıran mıknatıs içlerinde sosyo-politik açıdan en ileri düzeyde olan Gürcülerin zor ve rızanın özgün bir karışımına dayanan bölgesel ve dönem sel nüfuz genişlemeleri olmuştur. Gürcü-Zan-Svan halklarının ana yerleşim coğrafyası (kısaca Gürcü-Zan-Svan coğrafyası; kabaca Kuzeydoğu Anadolu Abhazya-Ermenistan-Azerbaycan arasındaki bölge) özellikle 19. yy’dan beri önemli sosyo-politik altüst oluşlarla şekillenmiştir. Bunun en yakın örneği kurulması kadar dağılması da büyük çalkantılara yol açan SSCB deneyimi olmuştur.
Etnik Oluşum ve İlk Sosyo-Politik Yapılar
Anadolu ve Mezopotamya gibi klasik medeniyet merkezlerine komşu olan Gürcü-Zan-Svan coğrafyası insanlığın en eski izlerinden bazılarını ba rındırmaktadır. Tiflis’in iki saat güneyindeki Dmanisi’de 1999 ve 2001’de bulunan insan kalıntılarının yaşı 1.7 milyon yıl olarak tarihlerindirilmiştir. “Homo Georgicus” olarak sınıflandırılan bu arkeolojik insan kalıntıları Afri ka dışındaki en eski insan yaşantısını göstermektedir.34 Günümüzden birkaç yüzyıl bin yıl önce insanların Gürcü-Zan-Svan coğrafyasının tamamına ya yıldığı bilinmektedir. Sayıları çok az olup avcılık ve toplayıcılıkla geçinen ve taş aletleri kullanabilen bu göçebe insanlardan geriye fazla bilgi kalmamış tır. Bölgenin bu ilk insan topluluğunun bugünkü yerli (otokton) Kafkas halk larının en eski ortak atalarını oluşturan proto-nüfus kitlesine dahil olmuş olmaları makul bir olasılıktır.35 Gürcistan coğrafyası bilinen tarihinin büyük bölümünde yabancı hak ların istilalarına ve/veya göçlerine sahne olmuştur. Gürcü-Zan-Svan hakla rıyla ilişkilendirilen ilk siyasi birimler Bronz Çağı’nda (M.Ö. 3500-2500) geniş kabile konfederasyonları olarak ortaya çıkmıştır.
Güney Kafkasya ve Anadolu’ya yayılan Mtkvari-Araks Kültürü oluştu. Takip eden yüzyıllarda (M.Ö. 2500-1500) Gürcistan coğrafyasında Hititler, Mitaniler, Asurlular ve Urartularla komşu olan Trialeti Kültürü yaşadı.36 Gürcü-Zan-Svanların 7000 yıllık bir zaman dilimine yayılan derin etno-kültürel yakınlıkları tarih bo yunca kesintisiz devam etse de her zaman ortak bir siyasi birlikleri olmadı. Gürcüler önderliğinde birleştikleri dönemler haricinde, tarihlerinin büyük bir kısmında birbirlerinden ayrı ve/veya yabancı güçlerin egemenliğinde yaşadılar. Gürcüler ve Zanlar kendi içlerinde ayrıca sosyo-politik parçalan ma ve yeniden birleşme döngülerinden geçtiler. Bunların içinde en az nü fuslu olan Svanlar genelde tek ve görece izole bir topluluk olarak yaşabildi ler.37
Gürcüler esas olarak bugünkü Gürcistan’ın iç, doğu ve güney bölgele rinde, Zanlar güneydoğu Karadeniz sahilinde, Svanlar ise biraz içerideki Kuzey Kafkasya’ya yakın kısımlarda yaşadılar. Tüm tarihleri boyunca, Svanların ve Zanların coğrafi konumları fazla değişmezken Gürcüler zaman içinde batı ve kuzey yönünde yayılarak bugünkü etnik coğrafyalarına ulaştı lar. Karadeniz kıyısındaki çoketnikli (Gürcü-Zan-Svan, güney Abhaz) Kolçis (Egrisi) arazisinde kurulan Kolhida (Kolçis; Kolheti; Kolha; Egrisi) Krallığı en eski Gürcü-Zan-Svan devletiydi. Coğrafi konumu nedeniyle Zan ağırlıklı olan Kolhida Krallığı doğal kaynakları sayesinde balıkçılık, ticaret, metal işlemeciliği, hayvancılık ve tarımla uğraşıyordu.
Kesin kuruluş tarihi bilinmeyen bu devletten bahseden en eski kayıtlar MÖ 6.yy’daki Yunanlılara aittir. Başkenti bugünkü Kutaisi kenti olan Kolhida Krallığı’nın yönetici ta bakası siyasi örgütlenmede Lazlara göre daha fazla ilerlemiş olan Meg rellerden oluşuyordu. Kolhida Krallığı MÖ 6.yy’da kendis parasını bastır mıştı. Zayıflama sürecine giren Kolhida Krallığı MÖ 5.yy’dan itibaren Persle rin, Büyük İskender ve ardıllarının, Pontus Krallığı’nın ve Romalıların saldı rılarıyla karşılaştı. M.Ö.1.yy’da Romalılar Kolhida Krallığı’nı işgal ederek yönetimi Megrellerden alıp Lazlara verdiler. Bu tarihten sonra devletin adı Lazika Krallığı oldu ve seçimle işbaşına gelen krallar tarafından yönetildi. Lazika Krallığı Roma sınılarını korumakla yükümlü olsa da Roma’ya asker ve vergi vermiyordu.
Vassal konumdaki Lazika Krallığı 7.yy’a kadar Romalı lar ve İranlılar arasında sayısız kez el değiştirdi. Zanlar bu iki gücü hile ve diplomasiyle dengelemeye çalışsalar da çok az başarılı oldular. Yunan, Latin ve İran etkilerine ilaveten Zanlar bu süreçte Gürcü-Zan-Svan halkları ara sında açık arayla sosyo-politik yükselişe geçen Gürcülerin gittikçe gerisinde kaldılar ve yazılı kültür alanında onlara tabi oldular. Kesin yıkılış tarihi bi linmemekle beraber Laz Krallığı 689 itibariyle ortadan kalkmıştı. Zanların ve coğrafyalarının bundan sonraki sosyo-politik gidişatı günümüze uzanan süreçte başta Gürcüler olmak üzere Araplar, Romalılar, İranlılar, Moğollar, Türkler, Ruslar ve kısmen de Abhazların değişken siyasi, kültürel ve dini genişleme dalgalarının hâkimiyeti altında devam etti.38 Gürcü tarihçiliği antik Yunan mitolojisindeki Argonotların Kafkasya’ya olan ünlü seferini Kolhida Krallığı coğrafyasına yaptığını kabul etmektedir.
Aynı şekilde Yunan mitolojisinin Kafkas dağlarına zincirlenen kahramanı Prometheus’un hikâyesi de bu dönemle ilişkilendirilmektedir. Bu tez ve buna ilaveten bazı Gürcü tarihçilerin Kolhida Krallığı’nın başkentini Ab hazya’daki Dioscurias (bugünkü Suhum) olarak kabul etmeleri Gürcü ve özellikle Abhaz tarihçiler arasındaki pek çok anlaşmazlık konusundan biri sidir. Bu tür tarihe dayalı argümanlar Gürcü-Abhaz anlaşmazlığının temel ö ğeleri arasındadır. Abhazya’yı Kolçis Krallığı döneminden beri “Gürcis tan’ın” bölünmez parçası olarak kabul eden Gürcü tarih ve kimlik algısına karşın, Abhaz tarihçiler Kolhida Krallığı diye bir devletin varlığına bile şüp heyle yaklaşmaktadırlar.
Ancak Abhazlar, Çerkesler (Adıgeler), Ubıhlar ve Zanlara dair başka araştırmalar Argonotlar efsanesini Gürcülerden ziyade bu halklarla ilişkilendirmektedir. Kafkas dağlarına zincirlenen mitolojik Yunan kahramanı Prometheus ise, hemen hemen bütün Kafkasya halklarının ortak kültürel değeri olan ünlü Nart destanının Çerkes ve Abhaz versiyonlarında Sosruko isimli mitolojik kahramanla özdeşleştirilmektedir.
Gürcü tarihçiliği Prometheus’un Gürcü kahramanı Amirani olduğu söylemektedir. Daha tartışmalı olan Argonotlar konusunda özellikle Abhaz tarihçilerin tezlerine göre, Gürcüler uzun süre Karadeniz’e çıkışı olmayan bir kara halkı olarak yaşadıkları için deniz yoluyla Kafkasya’ya ulaşan antik çağ Yunanlılarıyla doğrudan temasları olmamıştır ve dolayısıyla söz konusu temaslar Karadeniz kıyısın da yaşayan Adıge, Abhaz, Ubıh, Zan halklarının biri veya birkaçı (büyük ihtimalle Abhazlar) tarafından gerçekleştirilmiştir.
Svanlar ve Gürcüler (Kartlar) ise yakın zamanlara dek daha iç kesimde yaşamışlardır. Gürcü tarihçiler ise tam görüşü savunarak Abhazların Güney Kafkasya’ya çok son radan sızdıklarını iddia etmektedirler.39 Anca her durumda net olan şey, MÖ 600’den itibaren Yunanlıların Yunanistan dışında kurdukları kolonici şehir devletler Adıgelerin (Çerkesler), Ubıhların, Abhazların ve Gürcü-Zan-Svan halklarının yaşadığı doğu Karadeniz sahillerinde oluşmuş olmasıydı. Günü müzdeki Anapa (Rusya Federasyonu), Suhum, Oçamçira (Abhazya) ve Batum (Gürcistan) bunlardandı. Aslen yayılmacı olmalarına rağmen, bu Yunan yapıları yerli halklarla önemli düzeyde barışçıl ticaret ve kültürel ilişkiler geliştirebildiler.40
Roma-İran-Arap Rekabeti ve Abhazlarla Birlikte Yaşam
Gürcü-Zan-Svan halkları Lazika Krallığı’na ilaveten MÖ 3.yy’da Kartli (İberya) Krallığı kurdular. Günümüzdeki Gürcistan’ı ikiye kesen Surami dağlarının doğusunda kurulan bu krallıkta, coğrafi konumu gereği, Gürcü unsuru ağırlıktaydı.
Kuzey ve Güney Kafkasya’yı birbirine bağlayan Daryal Geçidi’yle Surami Dağları’nın bittiği yerin arasında yer alan başkent Mts kheta bu konumu sayesinde Avrasya ve Orta Doğu’da yapılan ticaretin nok talarından birisi haline geldi. Kartli Krallığı’nın nispeten gelişkin siyasi ve kültürel örgütlenmesi daha sonraki Gürcü ağırlıklı devlet yapılarına da te mel oluşturdu.41 MÖ 1.yy’da Romalılar Kartli Krallığı’nı işgal ettiler ve bir kaç yüzyıl sürecek güçlü siyasi, dini, ekonomik ve kültürel hakimiyetleri ve etkileri boyunca Kartli Krallığı’nı bir çeşit vassal devlet statüsünde kendile rine tabi kıldılar.42 Roma’yla ilişkisini genelde itaatkar sürdüren Kartli Kral lığı bölgesinden geçen uluslararası ticaretten payını alarak zenginleşti. Ro ma hakimiyetindeki Gürcü-Zan-Svan halkları 3.yy’dan Roma’yla Kafkasya üzerinden rekabete girişen İran tehdidiyle karşılaşmaya başladı. Bu halklar arasında Hıristiyanlığın yayılması bile Roma-İran rekabetinin manipüle ettiği bir süreç şeklinde gerçekleşti. Hristiyanlığa geçen Gürcü-Zan-Svan halkları bu sebepten dolayı İranlılarınkine kıyasla Roma hakimiyetine daha açık oldular.43
- yy’da Germen ordularının İtalya’ya kadar gelmeleriyle Kafkasya’daki Roma gücü İranlılar lehine geriledi. İran yönetimine girmek istemeyen Kartli Krallığı Kral Vahtang Gorgasali döneminde belli bir yükseliş yaşadı. Tiflis bu dönemde krallığın başkenti oldu.44 Kral Gorgasali’den sonra İranlı lar hanedan ve soylular arasındaki rekabetten faydalanarak Kartli Krallı ğı’nı ele geçirdiler. Daha batıdaki Zanlar (daha ziyade Lazlar) Roma hakimi yetinde yaşamaya devam ederken sonraki birkaç yüzyılda toprakları Kartli Krallığı ile beraber Roma ve İranlılar arasında pek çok kez el değiştirdi. Bizans-İran rekabetine 630’lardan itibaren Araplar da üçüncü bir taraf ola rak dahil oldular. Bizans ve İran karşısında üstünlük kazanan Araplar 655 itibariyle Kartli Krallığı coğrafyasının çoğuna egemen oldular. “Orijinal” Kartli Krallığı ortadan kalktı. Arapların yönetimindeki Tiflis Emirliği kurul du. Birkaç yüzyıl süren Arap üstünlüğünün yavaş yavaş erimesiyle bir dizi yerel krallık ve prenslik ortaya çıktı.45
Bu dönemde Bizans vassalı statüsün deki Abhazlar yükselişe geçti. Bizans’ın desteğini almış ve Kartli Kralı Leon Miriana’nın kızıyla evlenmiş olan Abhaz Kralı 1. Leon Abhazya’nın tamamı na ilaveten Svan ve Megrel coğrafyasını ele geçirdi. Hazar kralının kızı olan annesi sebebiyle Hazarların desteğini alan 2. Leon ise Bizans’tan bağımsız lığını kazanarak 788-797 civarında “Abhazların Kralı” ünvanıyla başkenti Kutaisi olan “Abhazya Krallığı’nın” kurucusu oldu. Gürcü-Zan-Svanları kont rolüne almak için Ermenilerle rekabete girişen Abhazya Krallığı’nın sınırları 9.yy’da günümüzdeki Güney Gürcistan’da bulunan Akhalkalaki’ye kadar genişlemişti.46 Bu şekilde Megrel ve Svanlara ilaveten Gürcülerin çoğu47 ve Lazların da bir kısmı48 Abhazların yönetimine girmişlerdi.
- yy’dan itibaren Güney Kafkasya’da Bagrationi (Bagratid) sülalesin den gelen liderler yükselmeye başladı. Aslen Ermeni kökenli olan Bagrationi sülalesinin doğruluğu oldukça şüpheli iddialarına göre ailenin kökleri Hz. Süleyman’a dek uzanıyordu. Bu güçlü sülalenin/yeni hanedanın Gürcü ler ve Ermeniler dışında Abhazlar arasında da oluşan bir kolu vardı.49 Bagrationi sülalesinden gelen Gürcü Kralı 1. Giorgi’nin (4. Gurgen) ve yerine geçecek erkek varisi olmayan Abhaz Kralı 3. Theodosius’un (Kör Teodos) kızkardeşinin oğlu olan 3. Bagrat “Abhazların ve Kartvellerin Kralı” unvanı nı alarak 978’de Abhazya’yı da içerecek şekilde yeni “Birleşik Gürcü Krallı ğı’nın” kurucusu oldu.50 17. yy’a kadar Gürcü kralları tarafından yönetilen Abhazlar, Abhaz ve Gürcü (esasen Megrel) soyluları arasındaki çatışmalar neticesinde51 16. yy’da ayrı bir prenslik olarak (Bagrationilerin Abhaz kolu olan Şervaşid ze/Çaçba ailesinin biri Osmanlı diğeri Rus eğilimli iki rakip kolunun yöne timinde fiilen ikiye bölünmüş Abhazya Prensliği)52 olarak bağımsızlıklarını kazanıp kısa süre sonra da Gürcü-Zan-Svanlar gibi önce Osmanlı vassal lığına sonra da 19. yy’da Rus vassallığına (1801/1810)53 ve doğrudan yöne timine (1864) gireceklerdi.54
Kısa Süren “Altın Çağ” ve Türk Yönetimi
- yy’da Gürcü-Zan-Svan halkları nispeten kısa bir süreliğine Bizans Selçuklu rekabetinin konusu oldular. Özellikle Selçuklular bölgede etkili oldular. 11.yy’ın sonlarında başlayan Haçlı Seferleri’nin hem Bizans’ı hem de Selçukluları yıpratmasından faydalanan Birleşik Gürcü Krallığı Kralı 4. David (İnşacı David) bugünkü Gürcistan coğrafyasındaki tüm Bizans, Sel çuklu ve Arap güçlerini ülkeden çıkartarak krallığını genişletti. 4. David döneminden başlayarak Gürcü-Zan-Svan halklarının sosyo-politik gidişatı açık şekilde Gürcüler tarafından belirlenmeye başlandı. Anaakım Gürcü tarihçiliğinin “altın çağ” olarak nitelediği 12-13.yy’da Birleşik Gürcü Krallığı gücünün zirvesine ulaştı. Siyasette Kraliçe Tamara (1184-1213), edebiyatta da Şota Rustaveli ile anılan bu dönemde Birleşik Gürcü Krallığı Kafkasya’nın üçte ikisine, Doğu Anadolu’ya ve Kuzeybatı İran’a dek genişledi. Toplum hayatının her alanında büyük bir canlanma görüldü.55 Ancak, Kraliçe Tamara’dan bir yüzyıl kadar sonra Birleşik Gürcü Kral lığı Moğol istilası ve hanedan-soylu çekişmeleri nedeniyle tekrar zayıfladı.
1200’lerden itibaren Avrasya ve Orta Doğu’nun büyük bölümünü işgal eden Moğollar 1236’da Birleşik Gürcü Krallığı’nı ele geçirdiler. 14.yy’da Kral 5. Giorgi döneminde Birleşik Gürcü Krallığı Moğol yönetiminden kurtuldu.56 Gürcülerin tekrar bölgesel güç olma çabaları Timur Devleti’nin istila dalga larıyla yeniden kesildi. Timur’un orduları girdikleri her ülkede Moğolların kine benzer şekilde büyük can ve mal kayıplarına neden oldular. 1386’da Tiflis’i yakan Timur Gürcüleri özellikle ekonomik açıdan geri dönülemez şekilde zayıflattı. Gürcüler kendi içlerinde de bölünmelere uğradılar. Haçlı ların ve Bizans’ın Osmanlılar ve Memlükler tarafından ortadan kaldırılması Birleşik Gürcü Krallığı ve Ermenistan’ın Avrupa’daki büyük Hıristiyan dev letlerle bir zamanlar çok canlı olan temaslarını kesti.57
Birleşik Gürcü Krallığı 1450-1460’larda 8. Giorgi dönemi ve devamında Kakheti Krallığı, “yeni” Kartli Krallığı (“eski/orijinal” Kartli Krallığı 650’lerde yıkılmıştı), “yeni” İmereti Krallığı’na (“eski/orijinal” İmereti Krallığı 1258-1330 arasında Bir leşik Gürcü Krallığı’ndan geçici olarak bağımsızlık kazanmıştı) ve beş prens liğe (Guria, Svaneti, Abhazya, Samstkhe, İmereti) bölündü. Kakheti ve “yeni” Kartli Krallıklarının 1762’de birleşerek kuracakları Kartli-Kakheti Krallığı İran, “yeni” İmereti Krallığı ise Osmanlı eğilimli dış politika izlediler. Bu birimlerin hepsi 19.yy’da Rus Çarlığı tarafından ele geçirilecekti.58
- yy’dan itibaren Gürcü-Zan-Svan halklarının gidişatını Osmanlı-İran rekabeti belirledi. Üçüncü bir güç olan Rus Çarlığı’nın Gürcü-Zan-Svan halk larıyla ilk temasları 1556’da Rusların Astrahan Hanlığı’nı ele geçirmeleriyle başlasa da esas etkileri 18.yy’da görülmeye başlanacaktı. Osmanlı ve İran rekabeti arasındaki geçici uzlaşılar sonucunda bu halkların toprakları 16. yy’da bu iki imparatorluk arasında bölündü. 18.yy’ın başlarında Kral 6. Vakhtang döneminde Kartli Krallığı bir toparlanma yaşasa da bu kısa süreli oldu. Osmanlılar açıkca Rus yanlısı olan 6.Vakhtang’ı sürgüne göndererek Tiflis’i de içeren egemenliklerini sağlamlaştırdılar. Bölgede Osmanlı-İran rekabetinin baskısı devam etti.59 Gürcüler ayrıca Dağıstanlı Lakların (Lek ler) akınları ve kendi içlerindeki hanedan-soylu çatışmalarıyla boğuştular. Osmanlılar ve birbirleriyle rekabet eden soylular Lakların saldırılarından faydalanmaya çalıştılar.60
Çarlık Rusyası Yönetimi: Direnişten Pragmatizme
İçerideki ve dışarıdaki rekabetle başedemeyen Kartli-Kakheti Krallığı sonuçta 1783’de Georgievsk Antlaşması’yla Rus Çarlığı’nın korumasına girdi. Ancak İran’ın 1795’te Kartli istila etmesi karşısında Ruslar sessiz kalarak müdahale etmediler. İran’ın bu istilasının Kartli-Kakheti Krallığı zayıf latmasından istifade eden Rus Çarlığı 1801’de bu krallığı doğrudan kendi topraklarına kattı.61 1811’de Gürcü Kilisesi’nin “otosefalliği” iptal edildi.62 Zaten Kafkasya’nın tamamını işgal etme sürecinde olan Rus Çarlığı 19.yy’ın ilk yarısında tüm Gürcüleri, Megrelleri ve Svanları doğrudan yönetimine soktu. Lazlar ise Osmanlı yönetiminde yaşamaya devam ettiler.63
Bu dönemde sonra İran sahneden yavaş yavaş çekilirken Osmanlı-Rus rekabeti öne çıktı. Adıgeler (Çerkesler), Abhazlar, Çeçenler gibi yerli halklara ilave ten Osmanlıları ve İranlıları yenen Rus Çarlığı 1864 itibariyle Kafkasya’nın tümüne hakim oldu. Rus yönetimine girmek istemeyen bağımsızlık yanlılarının hızlı tasfi yesinden sonra, Gürcü toplumu ve özellikle soylu kesim Rus Çarlığı ile kar şılıklı faydaya dayalı, uyumlu bir ilişki kurdu.64 Gürcüler Çarlık döneminde özellikle Gürcücenin eğitim ve yayın dili olması konusunda bazı dönemsel baskılara uğrasalar da65 Çarlık yönetimiyle ilişkilerinde o dönemde radikal bir problem yaşanmadı. Rus-Kafkas Savaşları süresince Gürcüler Rus güçle rine doğrudan aktif destek verdiler. Pek çok rütbeli Gürcü asker Rus ordu sunda savaştı. Gürcülerin Ruslara destek vermelerinin temel sebebi, Gürcü lerin yerel hegemon olarak Abhazya başta olmak üzere Kuzey Kafkasya yönünde yayılmasını mümkün kılmaktı.
Kafkas-Rus Savaşlarının bitiminde Osmanlı İmparatorluğu’na sürgünedilen Adıgelerden ve Abhazlardan boşa lan toprakların kolonizasyonundan Gürcüler de pay almak istediler. En azından Abhazya için gerçekleştirilmesi Çarlık döneminde başlanan bu he def ilerideki Stalin döneminden itibaren önemli ölçüde başarılacaktı.66 Gürcü Gazetesi Şorama’nın 1882’deki 15. sayısı Gürcülerin (Megreller dahil) 1864 Adıge Sürgünü (Çerkes Sürgünü; Kafkas Sürgünü) ve 1878 Os manlı-Rus Savaşı sonrasında Adıgelerden ve Abhazlardan boşalan toprak larda arazi edinmelerini Gürcü tarihindeki “en harika olaylardan birisi” o larak niteliyordu. 1886’da Çarlık yönetimindeki Abhazya nüfusunun % 59,9’u Abhazken, 1989’da bu oran Gürcüler ve Megreller lehine %17,8’e düşmüş olacaktı. Aynı süreçte Abhazya’ya Gürcü ve Megrellerden daha az sayıda olmak üzere pek çok Rus ve Ermeni yerleştirildi. 67
Milliyetçilik, Marksizm ve Kısa Süren Bağımsızlıklar
Batılı yaşam tarzının ve değerlerinin Kafkasya’ya Çarlık Rusyası tara fından taşınmasının hızlanmasıyla, 19.yy’ın sonlarından itibaren Gürcüler arasında romantik tarzda bir milliyetçilik algısı uyanmaya başladı. En azın dan başlangıçta, Rus Çarlığı’ndan ayrılmaktan ziyade bir çeşit özerklik ve ulusal canlanma isteyen68 bu akıma ilaveten Çarlık karşıtı Menşevik ağırlıklı Marksist görüşler de güç kazanmaya başladı. Süreç içinde, Gürcü milliyetçi liği ve Menşeviklik birbirlerinin içinde bir anlamda eridi ve Gürcistan Men şeviklerin en güçlü olduğu ülke haline geldi.69 Bu duruma rağmen, para doksal bir şekilde Bolşeviklere mensup olan Gürcü asıllı İosif Jugaşvili (Josef Stalin) bu dönemde yükselmeye başlayarak Lenin’in ölümünden sonra SSCB’nin lideri konumuna gelecekti. Kafkasya 1. Dünya Savaşı sırasında Rus, Osmanlı, Alman, Gürcü, Ermeni, Azeri güçlerinin birbirleriyle rekabeti ne sahne oldu. Çarlık rejiminin 1917’deki Bolşevik Devrimi’yle yıkılması Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan arasında çok kısa ömürlü Transkaf kasya Demokratik Federal Cumhuriyeti’nin (Şubat-Mayıs 1918; kısaca Transkafkasya Federasyonu) kurulmasına olanak sağladı.
Fiiliyatta Menşevik Gürcülerin kontrolündeki Transkafkasya Federas yonu Bolşevik Rusya’nın 1918 Brest-Litovsk Antlaşması’yla kendini 1. Dün ya Savaşı olayları ve bölgeden soyutlamasıyla kendini Osmanlı güçleriyle karşı karşıya buldu. Osmanlıların Kafkasya yönündeki ilerleyişleri Ermeni ler ve Gürcülerin tepkisini çekerken Azerilerin desteğiyle karşılaştı. Trans kafkasya Federasyonu ile Osmanlılar Trabzon ve Batum’da yapılan barış müzakerelerine Azeri Musavatçılar ayrı bir delegasyon gönderdiler.
Bu müzakerelerde Azerilerin Transkafkasya Federasyonu’nu sürdürmekten ziya de aynı müzakerelere delegasyonlarını gönderen Kuzey Kafkasya Dağlıları Cumhuriyeti’yle (1917-1920) bir çeşit federasyon kurmaktan yana oldukla rı görüldü. Bu durum, Gürcüler ve Ermeniler arasında bölgede büyük bir Pan-Türkist devletin kurulacağı endişelerine yol açtı. Aslında Osmanlıların müttefiki olan Almanlar Kafkasya’yı doğrudan kendi kontrollerine almak için müzakere sürecine Transkafkasya Federasyonu lehine müdahil oldular. Batum müzakerelerindeki Alman temsilcisi General von Lossow Gürcülerle gizlice görüşerek onlara kendi bağımsızlıkları ilan etmeleri durumunda Alman himayesine gireceklerini söyledi. Lossow’un bu tavsiyesine kulak veren Gürcü liderler Transkafkasya Federasyonu’ndan ayrıldılar.
Gürcüleri suçlayan Ermeniler ve Azerilerin de federasyondan çekilmesiyle bu devlet ortadan kalktı. Takip eden süreçte, Ermeni güçleriyle Osmanlılar arasında bazı çatışmalar yaşandı. Bu şekilde, kendi içinde birlik gösteremeyen Trans kafkasya Federasyonu’nun dağılmasının ardından Menşeviklerin yöneti mindeki bağımsız Gürcistan 1918’de ayrı bir devlet olarak ortaya çıktı.70 Tarihi boyunca farklı dönemlerde Gürcü yönetimine girip çıkmış olan Abhazya ise bu dönemde Kafkas Dağlıları Cumhuriyeti, Bolşevik Rus yöne timi, Osmanlı ve Menşevik Gürcü yönetimi taraftarları gibi dört farklı grubun rekabetini yaşadı.
Sonuçta Menşevik Gürcü taraftarlarının Kasım 1917’ de galip gelmesiyle Abhazya “Abhazya Halk Konseyi’nin” yönetimine girdi. Abhazya’nın özerkliği koşuluyla Menşevik Gürcü hükümetinin yönetimini tanıyan bu konseyin Tiflis’le arasının kısa süre sonra açılması yüzünden konseyin daha önceden rakip gruplara karşı destek almak için Abhazya’ya davet etmiş olduğu Gürcü askerleri konsey güçlerine karşı kanlı bir operas yon düzenledi ve Abhazya’nın özerkliğini iptal edildi. Gürcü ve Güney Oset güçleri arasında da aynı dönemde kanlı çok kanlı çatışmalar oldu. Konsey güçleri ve Tiflis arasındaki çatışmalar 1921’de Bolşevik Kızıl Ordu’nun Gü ney Osetya dahil Gürcistan’ı ve Abhazya’yı birden ele geçirmesine dek devam etti.
Abhazya ve Gürcistan 1922’de Ermenistan ve Azerbaycan’ı da kapsayacak şekilde meydana getirilen Transkafkasya Sovyet Federal Sosyalist Cumhuriyeti’ni (Transkafkasya SFSC)’nin parçası yapıldılar. Aynı süreçte Gürcistan içinde özerk Acaristan bölgesi oluşturuldu. Stalin döne minde 1931’de Abhazya’nın Sovyet cumhuriyeti statüsü iptal edilerek, Ab hazya yeniden Gürcistan içinde özerk bir bölge statüsüne indirildi.71
Trans kafkasya SFSC’nin 1936’da dağıtılmasından sonra Gürcistan ayrı bir Sovyet cumhuriyeti oldu.72 Tüm bu Stalinist Sovyetleştirme sürecinde Gürcü, Megrel ve Svanların da Bolşevik yönetimine karşı çeşitli başkaldırma de nemeleri (1921 Svaneti bölgesi ve Kakhet–Khevsureti bölgesi ayaklanmaları, Ağustos 1924 ayaklanması) görüldüyse de bunlar kanlı şekilde bastırıl dı.73
Güney Osetya’ya özerklik veren Bolşevikler Abhaz ya’nın statüsünü Mart 1921’de daha yükselterek Abhazya’yı Gürcistan’dan ayrı bir Sovyet Cumhuriyeti yaptılarsa da Aralık 1921’deki özel bir düzenlemeyle Abhazya egemenlik güçlerinin bir kısmını Gürcistan ile paylaşmak zorunda kaldı.
Stalin Devri: Kısa Dönemli Kazanımlar ve Uzun Dönemli Kayıplar
Özellikle Stalin döneminde ekonomik göstergeleri iyileşen Gürcis tan’da ateist materyalizm çizgisinde yeni bir modernleşme süreci yaşandı. Şehirleşme ve okuryazarlık arttı. Gürcülerin Stalin rejimi özelinde Sovyet yönetimine asıl minnet duymasını sağlayan şey Abhazya’nın Stalin tarafın dan ayrı bir Sovyet cumhuriyeti statüsünden Gürcistan’ın alt özerk bölgesi statüsüne indirilmesi oldu. Yerel Abhaz Bolşevik lider Nestor Lakoba’nın gizemli ölümü sonrasında Abhaz alfabesi yasaklandı, Abhazca eğitimi sınır landırıldı, Abhazya’daki devlet kadrolarının çoğu Gürcü ve Megrellere tahsis edildi. 1937’den sonra onbinlerce Megrel devletin iş ve konut desteğiyle Abhazya’ya yerleştirildi.
O tarihe kadar, Abhazya’yı Gürcistan’ın tarihsel parçası olarak görmekle yetinen Gürcü tarihçiler Stalin döneminde Abhaz ların ayrı bir millet olmayıp, Gürcülerin bir kabilesi olduğunu ileri sürmeye başladılar. Benzer baskılar Osetler dâhil olmak üzere diğer etnik gruplara da uygulandı.74
Gürcistan açısından bu “olumlu” gelişmelere rağmen, genel anlamda hiçbir politik özgürlüğün söz konusu olmadığı bu dönemde, rejim için sakıncalı bulunan Gürcüler de dahil olmak üzere pek çok Gürcistan vatandaşı Stalin’in “temizlik operasyonlarıyla” öldürüldü. Zaten, 1920’lerde Gürcistan’da Bolşevik yönetimin kurulması sırasında benzer şekilde pek çok köylü, papaz, aristokrat, aydın ve siyasetçi öldürülmüştü.75 İlaveten, 2. Dünya Savaşı’nda SSCB tarafında savaşan Gürcistan’ın çok sayıda vatandaşı savaşta hayatını yitirdi.
- Dünya Savaşı döneminin görece olumlu etkisi, Gürcü-Megrel-Svanların savaş dönemindeki desteğini garantilemek isteyen Stalin’in 1943’de Gürcü Ortodoks Kilisesi’nin yeniden kurulmasına izin vermesi ve enternasyonalist Marksizmin gölgesinde kalmış Gürcü milliyet çiliğinin canlandırılmasına izin vermesi oldu.76
Stalin’in 1953’deki ölümü ve sağ kolu Megrel Lavrenti Beria’nın aynı yıl idamıyla Sovyet sistemi içindeki en önemli desteklerini yitiren Gürcistan sonraki dönemi Moskova’yla görece sorunlu yaşadı. Kruşçev, Stalin döne mindeki pek çok uygulamayı düzeltmeye kararlıydı. Örneğin, Stalin döne minde Gürcüler lehine sindirilen Abhazların ve Osetlerin eğitim ve yerel yönetimdeki bazı hakları Kruşçev döneminden itibaren iyileştirildi. Erme nice, Azerice ve Rusça öğretim imkânları arttırıldı. Bu gelişmeler ve Gürcü cenin Rusça’nın baskısı altına girdiğine dair kaygılar Gürcistan’ın 1970’lere kadar uzayacak ciddi tepkilerine neden oldu.77
Ancak, bu hoşnutsuzluk Sovyet rejimini tehdit edecek bir düzeye ulaşmadı. Esas ilginç nokta, tüm bu revizyonist süreçte Megrellerin ve Svanların Gürcüleştirilmesini engelleye cek hiçbir adımın atılmamasıydı. Çarlık rejiminden beri süregeldiği üzere Rus/Sovyet idarecileri Megrelleri ve Svanları genel olarak Gürcülük dairesi içinde görmekte mahsur görmediler. Devam eden dönemde, Sovyet mo dernleşmesi Gürcü-Zan-Svan halkları içinde en izole ve taşralı tarzda yaşa yagelmiş Svanların 1950-1960’larda Gürcistan’ın ve SSCB’nin geri kalanıyla daha fazla sosyo-ekonomik yakınlaşmasını getirdi.78























