Geçmiş zaman…
En son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum. Tophane’de rastlaşmış olabiliriz. Oralarda takılırdı.
Bir defasında kahvenin önünde oturmuş uzun uzun sohbet etmiştik. Çok çay içmiştik.
Şimdi beyaz kefene sarılı, kapağı olmayan tabutta yatıyordu musalla’da…
Kimsesi yoktu, Diyarbakırda bir kaç akrabası olduğunu söylerdi…
Ev’de ölü bulundu kaç gün sonra…
Aynı gece bir arabada dört kişi unkapanından haliçe uçuyorduk nerdeyse. Gece yarısı. Kıl payı kurtulduk.
Yıldız korusuna gitmiştik bir yaz günü akşam üzeri, bir şişe şarap almıştık. Bir ağacın dibinde oturduk, hem içtik hem konuştuk. Gözleri dalgındı. Elini tutuyordum. Çok ağlamıştı. Nergiz mi? Gül mü? Neydi adı?
Sarayburnu sırtlarında, topkapı sarayının yüksek duvarlarının gölgesinde yere bir yaygı serer sırt üstü uzanır, saatlerce gökyüzüne bakar, konuşurduk.
Ne çok şey varmış anlatacak.
Gecesinde beyoğlu’da sabahlamıştık. İçe içe bir hal olmuştuk. En son Arsen Lüpen’de sabahı ettik. Lale işkembecisinde çorba içmiştik sonra.
Şimdi o kadar zaman sonra Trabzonda Baba evinde bu hatıralarla başbaşayım…
Her zamanki gibi annemin odasında açık televizyondan türküler geliyor.
Neyleyim köşkü neyleyim sarayı, içinde salınan yar olmayınca…
Gece/ Trabzon/ Kalekapı.



























